
Melike, 25 yaşındaydı. İstanbul’a dört yıl önce gelmişti, Çekmeköy escort nispeten sakin mahallelerinden birinde, tek odalı, eski ama uygun kiralı bir evde yaşamaya başlamıştı. Dışarıdan bakan biri onun sıradan, kendi halinde bir genç kadın olduğunu düşünürdü. Ama her gününü, içine konuşarak geçirdiği uzun bir hikâyesi vardı.
Üniversiteyi kazanmış, okumak için memleketinden ayrılmıştı. Ama ailesinden yeterli maddi destek alamayınca eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştı. İlk zamanlar çeşitli yerlerde garsonluk yaptı, bazen gündelik temizlik işlerine gitti.
Zorlandıkça içine kapandı. Günden güne yalnızlaştı. Kendini ifade edecek bir alanı, bir dostu bile kalmamıştı. Bir akşam market çıkışında tanıştığı biri ona “temiz, güvenli ve iyi kazançlı” bir işten bahsetti.
Otele Gelen Melike
Ertesi gün karar verdi. İlk adımını attığında elleri titriyordu. İçindeki utancı susturmak için “Mecburum,” dedi. O mecburiyet, zamanla alışkanlığa, alışkanlık da sessiz bir kabullenmeye dönüştü. Melike geceleri dışarı çıkıyor, sabahları bir yabancı gibi eve dönüyordu. Her sabah aynaya baktığında biraz daha az hatırlıyordu kim olduğunu.
Bir sabah, Çekmeköy Escort Melike küçük bir parkında otururken bankta unutulmuş bir defter buldu. . Kimi dize dize, kimi paragraf… Başlıklar: “Kendini tanımak”, “Bir kadın olarak yaşamak”, “Susmamak.” Melike defteri alıp evine götürdü. O gece kendi kalemiyle boş sayfalara birkaç kelime karaladı. Yazmak… İlk defa içini dökebildiği bir yer olmuştu o sayfalar.
İki gün sonra defterin ilk sayfasındaki ismin peşine düştü: “Kadınlar İçin Yazı Atölyesi – Çekmeköy Belediyesi Kültür Merkezi.” Tereddütle de olsa gitti. Dinledi. Yazdı. İlk kez yargılanmadan konuşabildiği, utandırılmadan ağlayabildiği bir yerdi orası.
Geceleri artık dışarı çıkmıyordu. Temizlik işlerine dönmüştü. Maddi olarak hâlâ zordu ama içsel olarak hiç bu kadar güçlü hissetmemişti. Yazdığı hikâyelerden biri, atölye sonunda bastırılan küçük bir dergide yayımlandı.
Melike şimdi hâlâ Çekmeköy escort yaşıyor. Aynı evde, ama çok başka bir kadın olarak. Geçmişini yok saymıyor, ondan utanmıyor da. Çünkü artık biliyor ki, en karanlık yerlerden bile bir cümleyle çıkılabiliyor.